Thursday, April 15, 2010

2007....ilk on senenin özeti ve yepyeni bir koleksiyonla yola devam....


2007 yılı çok yoğun bir çalışma temposu içinde geçti...
Mayıs ayında Arkopera Sanat Galerisi'nde o güne kadar yapmış olduğum yaklaşık 350 farklı tasarımı bir araya getiren bir sergi hazırladım.
"10 yıl önce 10 yıl sonra " başlığı altında, yaklaşık 10 yıllık süreçte neler yaptığıma bakmak istedim. Hazırladığım duvar panolarında tek tek yapıp o güne kadar satmış olduğum 200 kadar takının fotoğrafları, ve ilk çalışmalarımdan itibaren zaman içinde yaptığım takılardan örnekler ve son dönemde hazırladıklarımdan oluşan 150 parçalık bir koleksiyon sergilenmekteydi.
www.arkeopera.com/tr/content.asp?node=3&ID=58



Bu serginin hemen sonrasında ise aralıktaki sergim için hazırlıklara başladım.
Mevlana yılı sebebiyle konum semazenlerdi.

Takılarımdaki genel ifade her zaman süslemeden uzak, yalın ve net çizgiler
e sahip, cilalı düz yüzeyler, ve soyut geometrik formlar olmuştur. Semazenlerde de aynı çizgide çok soyut, sadece hareketi yansıtan formlar kullanmak istiyordum.
O güne kadar kullanmakta olduğum tekn
iklerle hayal etiğim formları yakalamak çok zor olacaktı... O sırada tanıştığım Sayın Mehmet Kabaş' tan kırmızı mum tekniğini öğrenmeye karar verdim, çünkü bu sergiyi ancak bu tekniği kullanarak ortaya çıkarabilecektim. Çok kısa bir zaman içerisinde zorlu bir çalışma sonrasında sergiyi yetiştirdim ve sonuç bence heyecan verici oldu...


Dönen, dönerek yokolan
, birlikte varolan, sonu başı olmayan formlar ...Bu sergiye de Arkeopera Sanat Galerisi ev sahipliği yaptı, sonrasında semazenler Ayşe Takı Sanat Galerisi'nde de satışa sunuldu...İlk takı derslerimi aldığım, takı sanatı konusunu hepimize tanıtan, benim için binlerce anlamı barındıran galeri, şimdi takılarımı bulabileceğiniz üç yerden biri....www.aysetaki.com/

Osmanlı'dan esinlenen çağdaş takılar...


2003 senesine yine sergi heyecanı ile girdim. İstanbul Borsası'nı organize ettiği karma serginin konusu Osmanlı Motiflerinin çağdaş yorumuydu. Ayasofya Müzesi Sergi Salonu'nda çok kalabalık bir açılış töreni ile başlayan sergi iki hafta sürdü. Aynı tarihlerde Lütfi Kırdar'da ilk defa düzenlenen 1.Tasarım Fuarı ise organizasyonunu ilk duyduğum andan itibaren mutlaka katılmayı istediğim bir etkinlikti. Aynı tarihlere rastlayan iki sergi... Yoğun bir çalışma sonucu hazırladığım osmanlı koleksiyonunu Ayasofya'da sergilerken, aynı takıların fotoğraflarıyla hazırladığım 10 m2 lik panonun eşliğinde diğer takılarımı da Lütfi Kırdar'da sergiledim. Tezgahımı ve çalışma düzenimi de standıma taşımış, burada takı yapımı konusunda izleyenlere bilgiler vererek o dönemde henüz popüler olmamış bu tasarım ve sanat dalına olan ilgiyi arttırmayı hedeflemiştim...

Sergi sonrasında 2001 yılından itibaren takılarımı sergileyip satan BJK Plaza'daki Gelişi Güzel Tükan'da takılarımı üretip satmaya başladım. 2006 sonuna kadar süren bu ortak çalışma sırasında Accentuc markası için de takılar ürettim ve bu takılar Beymen'de satıldı.

Aynı yıllarda Chala markasını yaratarak Erenköy'de Hitit mağzasında, Akmerkez ve
Nışantaşı Beymen'de ve Beyoğlu'nda Arkeopera mağzasında takılarımı sergiledim ve sattım.

,,,

İlk sergimin ardından yaşadıklarım...


Sergi çok başarılı olmuştu..."Yeni bir yaşam" adı altında topladığım takılarımın nerdeyse tümü sahiplerini bulmuş, sergiyi gezenler takılarımla ilgili çok olumlu yorumlar yapmıştı. Her şey yolundaydı, bir şey hariç: Takılar elimden gittiğinde geride hiç bir şey kalmamıştı...Bir tek resim bile ! Takıları sergiye yetiştirme telaşı içinde, takıların satılıp elimden gideceğini, sergi öncesinde fotoğraflarının çekilmesi gerektiğini düşünememiştim !
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum
; ya tüm takıları yeniden yapmalı , ya da tüm satıp teslim ettiğim takıları geri istemeli ve fotoğraflarını çekmeliydim...İkinci seçenek nerdeyse imkansızdı, ilki ise yapmaktan hiç keyif almadığım bir işti. Her takı ilk yapışta yeni bir maceraydı ve bunu seviyordum, ama yeniden yapmak benim için hiç de eğlenceli değildi...Aynı takıyı tekrar tekrar yapmayı hiç bir zaman sevmedim, o yüzden her yaptığım takının bir tarafı değişiktir mutlaka..
Sonraki dönemde asıllarına sadık kalarak takıları sabırla yeniden yaptım, dialarını çektim çünkü 2000 lerin başında henüz dijital fotoğrafçılık yaygınlaşmamıştı, photoshop kullanmayı az da olsa öğrenip, gerekli rötuşları yaptım...Benim için ancak o zaman sergim sona ermiş oldu ve sonrasında yaptığım her takıyı bitirir bitirmez fotoğrafını çekmeyi adet edindim :)))



Bu arada Almanya'da satılmak üzere zincirler tasarlayıp yaptım...Bunlar sonraları takılarımda değişik kombinasyonlarda sıklıkla kullandığım tasarımlar oldu..

Takı tasarımı ile tanışma hikayem.....

Takı tasarımı üniversitede okurken hep hayalimdi, ama '85 senesinde ben eğitim alacağım konuyu seçerken henüz üniversitelerde okutulan bir branş değildi ve zaten ben de böyle bir branşın varlığından bile haberdar değildim. O senelerde yeni açılmış bir bölüm olan endüstri tasarımına girdim ve eğitimini tamamladım. Okul biter bitmez takı yapımı konusunda eğitim almanın yollarını ararken, endüstri tasarımcısı olarak Demirdöküm'de çalışma şansı yakaladım ve 5 sene süresince eğitimini aldığım mesleğin pratiğini deneyimledim. Bana çok değerli tecrübeler kazandıran bu ilk işimi şartların değişmesi sebebiyle bırakırken bir sonra yapacağım şeyi çok iyi biliyordum...

En kısa zamanda önüme çıkan fırsatı değerlendirip Zeynep Erol'dan takı tasarım dersleri almaya başladığımda sene 1995 olmuştu...Kayıp mum
tekniği ve metal teknikleri konusunda ilk bilgilerimi almaya başladıktan kısa süre sonra evde kendi atölyemi oluşturmaya da başladım, çünkü gerçekten yapmak istediğim işin bu olduğunu artık kesinlikle biliyordum. Ayşe Takı'nın Nışantaşı'ndaki ilk galeri mekanında aldığım bu derslere devam ederken, bir yandan da aynı galeride Ayşe Ünaydın, Zeynep Erol ve Takashi Wada'nın sergilerini izledikçe takının hem tasarım hem de bir kendini ifade aracı olarak değer kazandığını ve benim de bu yönde kendimi geliştirmek için çalışmak istediğimi farkettim.


Yaptığım ilk takı "deko iğne"

Kurs sırasında ilk yaptığım takıları hala üretiyorum, çünkü ilk takıdan itibaren sanki bu işi hep yapıyormuşum gibi hissettim ve teknikleri uygulamak konusunda hiç zorlanmadım. Sanırım bu, elimle çalışmayı hep sevdiğim ve okuldayken hem maket yapımı konusunda hem de fırsat buldukça gittiğim heykel atölyesinde yaptığım çamura biçim verme çalışmalarımla geliştirdiğim bir yatkınlıktı.

Tabii
almış olduğum tasarım ve üç boyutlu düşünme eğitimleri de takıyı yaparken ortaya çıkan problemlerin çözümünde kolay yol almamı sağladı hep. Sonrasında Kapalıçarşı'da bu bilgilerimi pekiştirecek ve geliştirecek ikinci bir eğitim süreci geçirdikten sonra artık kendi çabamla tasarımlarımı hayata geçirmeyi başardığım ve zaman içinde takıyı yaparak tasarladığım bir sürecin içinde buldum kendimi...

İlk iki sene sadece mum çalıştım ve bu dönemde hayatımdaki diğer en büyük değişimi yani anne olmanın bende yarattığı duyguları takılarımla anlatmaya çalıştım. Bu çalışmalarımı 1999 senesinde Zeynep Erol Galerisi'nde segilediğimde ilk kişisel sergimi açmanın heyecanı anlatılır gibi değildi doğrusu...Bu sergimdeki çalışmalarımın hepsinin ayrı ayrı bir hikayesi vardı ve gerçekten anlam yüklü takılar, belki takıdan çok küçük birer heykel olmuşlardı...






Gümüş takılarımın ana malzem
esi oldu hep; tasarımın gerektirdiği şekilde ve miktarda altın, yarı değerli taşlar, cam, deniz kabuğu, çakıl taşı...vb. kullanmayı ise hep sevdim ve her malzemenin gümüşle birleşmesinde çıkan problemleri çözmeyi keyif aldığım bir oyun olarak gördüm. Her takı farklı bir meydan okuma oldu benim için, tasarladığım şekli ve malzemeyi biraraya getirmenin zorluğu arttıkça, takıyı yapmaktan aldığım zevk arttı :))